Reflor ve enterogermina aynı anda kullanılır mı

Reflor ve enterogermina aynı anda kullanılır mı

03.01.2019 13:28 Son Güncelleme: 03.01.2019 13:30

Sayısının yeterli olması ve doğru yerde sindirilebilmesi çok önemli 

Probiyotiğin hedeflenen yararlı etkiyi gösterebilmesi için bağırsak florasına ulaşabilmesi ve oradaki zararlı flora ile yarışabilecek düzeyde canlı mikroorganizma sayısına sahip olması gerekmektedir. Seçilen probiyotik, mide asidi ve safra tuzuna dayanıklı olmalı ve bu sayede bağırsağa kadar ulaşabilmelidir. Kullanılan probiyotik kapsül şeklinde olacaksa geç salınımlı bir kapsül olmasına ve probiyotiklerin canlı olmasından dolayı son kullanma tarihine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bazı probiyotikler ısıya karşı çok hassastır, bu ürünlerin etiketinde saklama önerisi genellikle bulunur ve mutlaka buzdolabında saklanmalıdır.

Alırken mutlaka bir uzmana danışın
Araştırmalar bazı bakteri türlerinin belirli sorunların tedavisinde daha etkili olduğunu göstermiştir. Probiyotik kullanmadan önce şikayete yönelik olarak doğru tipte bakterileri seçmek çok önemlidir. Lactobacillus, Saccharomyces ve Bifidobacterium probiyotiklerin en çok çalışan türledir. Bu türlerin sağlık üzerine olumlu pek çok etkisi kanıtlanmıştır. Eğer nasıl olsa zararı yok diye düşünerek yanlış probiyotik kullanılırsa kabızlık daha da artabilir, gaz ve şişkinlik sorunu yaşanabilir veya SİBO ( ince bağırsakta aşırı bakteri çoğalması ) gibi rahatsızlıklar daha da şiddetlenebilir.

Probiyotik seçimi şikayete göre değişir
Bağırsaklarda çok fazla bakteri yaşamakta ve bu durum probiyotik çeşitliliğini beraberinde getirmektedir. Karşılaşılan problemlere göre kullanılması gereken probiyotikler değişkenlik göstermektedir. Örneğin; kabızlıkta, ishalde, gaz durumunda, mantarda, antibiyotik kullandıktan sonra kullanılması gereken probiyotikler farklıdır. Bazı durumlarda tek bir probiyotikten yeterli etki alınamadığında farklı probiyotiklerin birlikte kullanılması daha etkili olmaktadır.

• Uzun süreli ishalde; Lactobacillus Rhamnosus GG, Lactobacillus acidophilus ve Lactobacillus bulgaricus,
• Yolculuk veya antibiyotik kullanımı sonucu oluşan akut isalde; Saccharomyces Boulardi, Lactobacillus Rhamnosus GG,
• Kabızlıkta; probiyotiklerle prebiyotiklerin birlikte alınması daha etkili olabilmektedir. Bifidobacterium longum, İnülin, Lactobacillus acidophilus, Bifidobacterium lactis
• Ülseratif kolitte; Bf. breve, Bf. bifidum ve Lb. acidophilus,
• Mantarda; Saccharomyces boulardi ,
• Vajinal flora için; Lactobacillus acidophilus ,
• Gaz ve şişkinlikte bu şikayetin esas sebebine inerek probiyotik seçmek veya kombinasyon kullanmak daha doğru olmakla birlikte L. plantarum, Bifidobakteri, S. celevisia türleri etkilidir.

Bazı durumlarda önce tedavi olunmalı sonra probiyotik kullanılmalı
Doğru türde probiyotik seçildikten sonra, canlı bakteri sayısı yüksek olanlar tercih edilmelidir. Probiyotikler ne kadar çok canlı bakteri içerirse o kadar etkili olmaktadır ki içerideki kötü bakteriler ile savaşı kazanabilsin. Probiyotiklerin gücü ve sayısı koloni oluşturan birimlerin (CFU ) sayısı ile ölçülmektedir. Yapılan araştırmalar da göstermiştir ki CFU dozu arttıkça tedavi daha etkili olmaktadır. Peki, bağırsak şikayeti olan herkes probiyotik kullanmalı mıdır? Bu durumun değişkenlik gösterebildiği durumlar mevcuttur. Bazı hastalıklarda direkt probiyotik kullanmak etkili olmayabilir. Bazen de şikayeti oluşturan esas neden tedavi edilip, doğru probiyotiği kullanmak daha başarılı sonuçlar vermektedir. Bu yüzden eğer probiyotik kullanımı yarar sağlamıyorsa sebebi altta yatan başka durumlar olabileceğinden; etkili probiyotik seçimini bir uzman eşliğinde yapmak kafa karışıklığını ortadan kaldıracaktır.

  • probiyotik
  • tedavi
  • sağlık

Eylül 2018 tarihli çok yeni bir çalışma yine kafalarımızı karıştırdı! Probiyotiklerin önemini anlamış birçok doktor artık antibiyotik kullanımı sırasında veya sonrasında probiyotik kullanılmasını da öneriyor. Özellikle de çocukluk döneminde kullanılan antibiyotikler ileride obezite, allerji, otoimmün hastalıklar, iltihabi bağırsak hastalıkları gibi durumların gelişmesine zemin hazırlayabiliyorlar. Bu yüzden probiyotiklerle, antibiyotiklerin yok ettiği faydalı bakteri mikrobiyomunu olabildiğince yeniden inşa etmeye çalışılıyor. Antibiyotiklere bağlı gelişen başka bir sorun da antibiyotik ishali ve probiyotikler fırsatçı patojenlerin yaratabileceği bu durumu engellemek ve düzeltmek için de kullanılıyor.

Bahsettiğim bu yeni çalışma ise antibiyotik sonrası probiyotik kullanımının, mikrobiyomu yeniden inşaa etmede faydadan çok zarar getirebileceğini göstermiş!

Cell’de yayınlanan çalışma, hem fareler hem insanlar üzerinde yapılmış. Deneklere antibiyotik verildikten sonra gruplar üçe ayrılmış: antibiyotik sonrası herhangi bir işlem yapılmayanlar, probiyotik verilenler, bireylerin kendinden işlem öncesi alınan dışkı nakline tabi tutulanlar.

Farelerde yapılan kısmı anlatmıyorum ancak sonuçların hemen hemen benzer olduğunu söyleyebilirim. Şimdi insanlar üzerinde yapılan kısma geçelim.

Nasıl yapılmış?

Normalde probiyotik kullanmayan 21 sağlıklı gönüllüye 7 gün süreyle, geniş spektrumlu (birçok türe karşı etkili) antibiyotikler olan siprofloksasin ve metronidazol grubu antibiyotikler kullandırılmış (zavallı gönüllüler diyorum!).

Katılımcılardan 7’si bu süre sonunda sadece gözlenmiş. 6’sı antibiyotik öncesi kendilerinden alınan dışkı kullanılarak dışkı nakline (aFMT – otolog fekal mikrobiyota transferi) tabi tutulmuş. 8’i ise 4 hafta boyunca günde 2 kez, 11 bakteri suşundan (alt türlerden) oluşan ticari bir probiyotik kullanmış. Merak edenler için bu suşlar: Lactobacillus acidophilus, L. casei, L. casei sbsp. paracasei, L. plantarum, L. rhamnosus, Bifidobacterium longum, B. bifidum, B. breve, B. longum sbsp. infantis, Lactococcus lactis ve Streptococcus thermophilus.

Bütün katılımcılara antibiyotik kullanımından hemen sonra ve 3 hafta sonra iki kez derin endoskopi ve kolonoskopi yapılmış. 6 ay boyunca birçok kez dışkı örnekleri ve mide ve bağırsakların farklı bölgelerinden birçok biyopsi örnekleri alınmış. Bu örnekler bakteri sayısı, çeşitliliği, bakterilerin hangi biyokimyasal süreçlere katkısı olduğu ve hangi epigenetik değişikliklerde rol oynadıkları gibi soruları araştırmada kullanılmış. Kısacası, kişi sayısı fazla olmasa da oldukça kapsamlı ve çok yönlü bir araştırma yapılmış.

Sonuçlar:

Bekleneceği gibi antibiyotik kullanımı, dışkı mikrobiyomunda yaygın bir azalmaya sebep olmuş. Mikroorganizma çeşitliliği de antibiyotikten payını almış tabi.

Antibiyotik sonrası probiyotik kullananlarda dışkıda görülen mikroorganizma sayısı diğerlerine göre daha fazla artış göstermiş. Ama bu istediğimiz sonucu vermiş mi? Maalesef hayır…

Araştırmacılar çalışma sırasında alınan dışkılardaki türleri, antibiyotik kullanımı öncesindeki türlerle kıyaslamışlar ve bu kıyaslamayı özel bir indeksle sayısal hale getirmişler. Bu indekse göre antibiyotik kullanımı sonrası durumla, başlangıç durumu arasındaki farklılık üç kattan fazlaymış. Yani antibiyotik kullanımı mikrobiyotayı oldukça değiştirmiş.

  • aFMT (kendilerinden alınan dışkı nakli) yapılanlarda antibiyotikten hemen sonraki günde başlangıç durumundan farklılık neredeyse tamamen yok olmuş.
  • Hiçbir şey yapılmayanlarda bu farklılık 21 gün sonra neredeyse yok olmuş (ama aFMT’deki kadar iyi seviyeye gelmemiş).
  • Probiyotik verilenlerde ise manzara 28 gün sonra bile başlangıç durumuna dönememiş. 180. Günde bile bu gruptaki bütün dışkılar ilk hallerinden farklıymış.

Reflor ve enterogermina aynı anda kullanılır mı

Görülen türler arasındaki farklılık yalnızca alınan probiyotiklerle de açıklanamıyormuş çünkü probiyotik çeşitleri analizden çıkarılsa bile bu fark yok olmuyormuş. Probiyotikler antibiyotikle bozulmuş bağırsağı yeniden kolonize etmeyi başarmışlar başarmasına ama ortaya çıkan tablo, antibiyotik öncesi hakim olan durumdan çok farklıymış.

Bu arada aFMT ile tamamen eski haline dönen 3 grup, kendi haline bırakılanlarda geri gelmemiş. Bu gruplar: Alistipes shahii, Roseburia intestinalis, and Coprococcus. Bunlardan Roseburia intestinalis, gözüme oldukça tanıdık geldiği için bu bilgiyi paylaşmak istedim. Antibiyotik kullanımı sonrası hemen hemen eski haline gelmeyi başaran bir grupta bile bu türün geri gelmemesi bana kalırsa oldukça önemli. Kendisi bağırsaktaki bütirat üretimini sağlayan ve bağırsağı koruyan müsin tabakasında bulunan bir bakteri. Bu yüzden bağırsak sağlığı için büyük öneme sahip (2). (Diğer türlerin de benzer görevleri olabilir, ben henüz araştırmadım.) Müsin tabakasının yok olmasının nasıl bir kısır döngüye sebep olabildiğiyle ilgili bir yazı yazmıştım daha önce. Adeta salgın haline gelen bütün kronik sorunlarda bağırsak sağlığının bozulduğu ve neredeyse her birimizin hayatının bir döneminde antibiyotik kullandığı düşünülürse, bu bakteri türünün kayboluşunun önemi daha iyi anlaşılabilir bence.

Çalışmaya dönecek olursak… Yalnızca türler arasındaki farklılık değil, görülen türlerin sayısı da probiyotik alanlarda oldukça düşük kalmış ve 5 aya varan süre boyunca eski haline veya diğer gruplardaki sayıya yaklaşamamış. Yine aFMT alanlarda ve kendi haline bırakılanlarda bu sayı 1-2 günde eski haline yaklaşmış.

Mikroorganizmaların rol oynadığı biyokimyasal süreçler açısından yapılan değerlendirmede de en iyi sonuçlar, aFMT ve kendi haline bırakılanlarda elde edilmiş. Probiyotik alanlarda ise özellikle metabolizma ile alakalı işlevlerde eksiklikler tespit edilmiş. En büyük uyumsuzluk da galaktoz metabolizmasında olmuş. Bu durumun ise laktat üretimine yol açarak bazı türlerin baskılanmasına sebep olabileceği düşünülüyor.

Yukarıda bahsettiğim gibi, araştırmacılar incelemelerinde yalnızca dışkı testlerine bağlı kalmamışlar çünkü dışkıdaki durumun her zaman bağırsağın içindeki durumu yansıtmayabileceğini biliyoruz. Bu yüzden bağırsak mukozasını ve lümenini de incelemişler. Ve bu incelemelerde de yine benzer bir tabloyla karşılaşmışlar.

Türlerin antibiyotik öncesi duruma benzerliği açısından, tür sayısının fazlalığı açısından ve biyokimyasal yolaklar açısından yapılan bütün değerlendirmelerde en iyi sonuçlar aFMT ile alınmış, kendi haline bırakılanlar aFMT’ye yakın bir başarı elde etmiş, probiyotik alanlar ise başlangıç durumundan oldukça uzakta kalmışlar.

Gastrointestinal sistemin farklı yerlerinden alınan biyopsiler üzerinde genetik dizilim analizleri de yapılmış. Antibiyotikten hemen sonra yapılan analizde transkripsiyonel manzaranın oldukça değiştiği, yani antibiyotiklerin genetik dışavurumumuzu (genlerimizde yazılı olan kodun nasıl dışarı yansıtılacağını) ciddi olarak değiştirdiği görülmüş. Antibiyotikten 3 hafta sonra yapılan ikinci analizde ise önceki sonuçlarda olduğu gibi aFMT ve kendi haline bırakılanlarda manzara eski haline yaklaşmayı başarırken, probiyotik alanlarda başlangıç noktasına dönüş olmamış. Probiyotik alanlarda özellikle iltihabi yanıtla ilgili genlerde artan aktivite görülmüş ve bunun da yerli floranın çoğalmasını engelleyen durumlardan biri olabileceği yorumu yapılmış.

Araştırmacılar çalışmanın sonuna adeta bir bonus deney daha eklemişler ve sorularımıza yanıt olabilecek bazı sonuçlar elde etmişler.

Kullandıkları probiyotikleri alıp 4 farklı türden birinin çoğalmasını teşvik edecek, birbirinden ayrı 4 besiyerine eklemişler. Bu türler Laktobasiller, Bifidobakteriler, Laktokokkuslar ve Streptokokkuslarmış. 24 saat sonra probiyotiklerin etrafında oluşan maddeyi antibiyotik kullanmamış birinden alınan dışkının anaerob kültürlerine eklemişler. Ve laktobasillerin daha fazla ürediği kaptan alınan maddenin, dışkıda bulunan doğal bakterileri en fazla rahatsız eden madde olduğunu görmüşler. Yani laktobasillerin ürettikleri metabolik ürünler, hem bağırsak sakinlerinin çeşitliliğini bozmuş hem de sayılarını azaltmış. Bu deneyde özellikle de Prevotella ve Clostridiale’lerin sayısında azalma olmuş; tıpkı insan ve fare deneylerinde olduğu gibi…

Buradan da anlaşılabileceği gibi bu negatif sonuçlara yol açan şey deneklere kullandırılan probiyotik mikroorganizmaların türleri olabilir. Farklı mikroorganizmalar ve farklı kombinasyonlar kullanılması durumunda bu kötü sonuçlar alınmayabilir. Örneğin S. boulardi gibi mayalar veya toprak bazlı probiyotikler nasıl sonuçlar verirdi görmek isterdim. Ayrıca kullanılan antibiyotikler değiştirildiğinde de farklı sonuçlarla karşılaşılabilir.

Bu arada, bu çalışmada alınan sonuçlar, yakın zamanda antibiyotik almamış ve mikrobiotası bu kadar azalmamış insanlar için geçerli olmayacaktır. Yani normalde probiyotik almak mikrobiotamıza zarar verir çıkarımını yapmamalıyız.

Bence bu çalışmadaki en güzel bulgu ise aFMT ile başlangıçtaki mikrobiotaya neredeyse tamamen geri dönülebilmesi. Daha fazla sayıda insanda yapılacak deneylerle veya antibiyotik alması gereken insanlardaki klinik çalışmalarla benzer sonuçlar elde ediliyor mu diye görülmesi gerek elbette. Ama ileride rutin olarak uygulamaya geçmesinin büyük faydasını görebileceğimize inanıyorum.

Lütfen yorum veya sorularınızı yazmaktan çekinmeyin. Paylaşarak yazımın daha çok insana ulaşmasına yardımcı olursanız mutlu olurum!

Enterogermina ishal keser mı?

Enterogermina pediatrik şuruplar, besin zehirlenmesi veya antibiyotik nedeniyle oluşum sağlayan ishale iyi gelir. İdrar yolu enfeksiyonlarının önlenmesine yardımcı olur.

Enterogermina bağırsakları düzenler mi?

Bacillus clausii bakterisini içeren Enterogermina, bağırsaktaki iyi bakteri dengesini sağlayarak sindirim sisteminin düzenlenmesine ve bağışıklık sisteminin desteklenmesine yardımcı olur.

Enterogermina ne kadar zaman kullanılmalı?

En az 2 hafta düzenli kullanılmalı Doğru ve etkili probiyotik tüketimi için mutlaka bir uzmana danışılması gerektiğinin de altını çizen Karaca, şu önerilerde bulundu: “Probiyotikler hemen etki göstermezler, etkilerini görebilmek için en az 2 hafta düzenli kullanılmalı.

Enterogermina günde kaç kez kullanılır?

Enterogermina 6 Milyar Saşe, hızla eriyen yapısı ile direkt olarak ağza dökülerek kullanılabilir. Yetişkinler için günde 1 saşe aç veya tok alınabilir.